16 Haziran 2013 Pazar

İNSANLIK, DEMOKRASİ ve SAYGI




Devletin polisi bir gruba gelince tomanın altındakine tekme atar, hastanede saldırısını devam ettirir, devletin başındaki de bunlar uç gruplar, hangi örgütsünüz, muhattabım kim der. Aynı polis dün ve bugün devletin başındaki miting yapacak diye katılan grupları en kısa, zahmetsiz şekilde miting alanına ulaştırmayı görev bilir sonra başbakanın barıştan,eşitlikten yana olduğu bunun için çalıştığını falan hiiiiçççç söylemesin kimse çünkü bir insanın bu kavramlara gelmeden önce İNSANLIK'tan nasibini almış olması gerekir, yoksa hepsi inan gezi parkındakileri anlamak için güya uzlaşmak için necati şaşmaz, hülya avşar vs. ile (bide kendi mitinginden hemen önce) konuşman gibi samimiyetsiz geliyor. Samimiyetine inanmadığım adamların hiçbir sözüne itibar etmem. 

İnsanların olaylara şu partiden bu partiden olanlar geziyi destekliyor gibi düşünmekten ziyade herkesin payına düşen dersi almasına davet ediyorum. Demokratik ülkelerde farklı düşünceleri savunan insanların düşüncülerini açıkça söylemesi gerektiğini savunmalıyız, bu siyasi partilerin gölgesinde bırakılacak bir konu değil. Vicdanı ve aklı olan herkes bu toprakta yaşayan grupların ihtiyaçları varsa ve yaşamlarına bir kısıtlama getirildiğini düşünüyorsa bunu paylaşabilmeliler, haklarını arama yoluna gidebilmeliler. Nasıl üniversitelere, işine vs. ye günlük hayatında giyindiği tesettürle girmek isteyeni ne kadar gönülden desteklediysem gezideki direnişi de aynı şekilde destekliyorum. 

Dün yaşadığım bir şeyi paylaşmak istiyorum belki kimine basit gelebilir ama altında yatan mesaj çok hoşuma gitmişti. Sevdiğim birinin kına gecesindeyiz, kız karadenizli, evleneceği erkek kişiside başka bir karadeniz ilinden, tabi kına gecesinde ağırlıklı olarak o yörenin müziği çalıyor, ama arkadaşlarından biri diyarbakırlı diye kürtçe bir şarkıda oynamaya çalıştık, başa o kız geçti bizde elimizden geldiğince ayak uydurmaya çalıştık. Kısa günün karı yani demek istemem o ki devlet yönetimide içinde bulundurduğu küçük grupları da kapsayacak, onlara saygı gösterecek tarzda olmalı, her zaman çoğunluğa göre hareket eden sistemin köşeli yanlarından sıyrılıp insana değer veren, onların farklı inanış ve yaşamlarına saygı gösterilen, düşüncelere önem verilen bir Türkiye'de yaşamak istiyorum.

9 Haziran 2013 Pazar

İNTERNET DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜM

Blogcum seni açalı henüz 3 gün oldu,önce paylaşıma açık yapayım, paylaşayım istedim ama cıkkk ben seni paylaşmak istemiyorum:) en azından şimdilik. Seni internet duygu ve düşünce  günlüğüm olarak isimlendiriyorum. Bu isimde bu sabah düşünürken ortaya çıktı. Sabah aklıma ilkokul, lise dönemim geldi malum üniversiteden mezun olma konumunda biri olarak biraz duygusala mı bağladım bilemiyorum ama kendimde ki değişimi düşündüm ve bu arada neden günlük yazmadım diye sordum. Sonra düşündüm de ben pek öyle herşeyi sabah kalktım bunu yaptım, şuraya gittim vs. den çok duygusal ve düşünce anlamında  yaşadıklarını yazmayı seven biriyim ve senin adında oradan doğaçlama yani:) şimdi bunları seninle konuşuyormuş gibi yazıyorum beni şizofren falan sanma olur mu:) ilerde belli olmaz okuyanlarımız olabilir:)

8 Haziran 2013 Cumartesi

ANLAMAZDIN



Ölümden başka geri dönüşü olmayan bir şey yok dediğimiz yeryüzünde aslında başka geri dönüşü olmayan şeyler de vardır, bazı kalp kırıklıkları gibi mesela. Zamanında yazmış olduğum bu paragraf ona hitabendir:

Bakıpta göremeyen bir gözün karşısında gözleri olmayı dilediğinizi düşünün, duymak istediklerinizin dışında her şeyi duyduğunuzun konuştuğu dil olmayı dilediğinizi düşünün, sürekli yazan kaleminin yazdıklarında sizi bulamadığınızın yazan parmakları olmayı dilediğinizi düşünün, işte tam olarak hissettiğim buydu.

Farklı hayatlarda mutlu olmayı başarabilir insanlar, bir nevi mutluluk oyunudur bu, aslında dünya da yaptığı her şeyi bir damla daha fazla sevgi kazanmak için yapan insan, bazen bir hiç uğruna şelaleleri kaybeder. Üzülür mü peki? Çok tuhaf bazen de damla üzülmez çünkü o şelaleden vazgeçme amacı  belki de dünyalarla kıyaslanmaz bir kalbi kazanmak içindir. Öyle karışık bir şeydi işte anlamazdın.

6 Haziran 2013 Perşembe

Direniş, Saygı ve Çapuling

Yazıma başlamadan önce direniş kelimesinin sözlük anlamını vermek istiyorum. Direniş; direnmek fiilinden gelir ve karşı koymak anlamı vardır. Direnişi, savaş gibi bir şey sananlara gelsin...

Şimdi niye böyle bir başlangıç yapma gereği duydum? Çünkü malum ülkenin şu sıra gündeminde Gezi Parkı Direnişi var. Bende bu direnişi  şiddet ve provakatör eylemler içermeyen haliyle destekliyorum. Sosyal medyada bu konu hakkında herkes fikrini paylaşıyor; destekleyenler ve desteklemeyenler, karşıt görüşte olanların paylaşımlarına daha çok olayları objektif bir şekilde sorgulamalarını istemeyle alakalı yorumlarım oluyor. Çünkü biliyorum ki bana göre doğru yeryüzünde ki tek doğru değil. Ama tanımadığım adamların benim yorumlarıma yorum yapmaları beni benden alıyor, yani bu öfkeyi ve hırçınlığı anlayamıyorum. Şimdi bu konuda ki fikrimi açık söylemekte bir sakınca görmüyorum, bazılarının öyle yorumları oluyor ki arkadaşım, cümlenin özne özne değil, yüklem zaten yok ortada ve bu haliyle, benim kurduğum cümleleri o kapasiteyle anlamaya çalışıp sonra yazdıklarıma kopya muamelesi yapanlara hayretle şahit oldum. Ben hayatında yaptığı en kötü eleştirileri kendine yapmış biri olarak şunu söyleyeyim; ağzı olan herkes konuşur, ama eğer cevap almak istiyorsan üslubunla bunu sağlayacaksın. Kimsenin birikimine veya şartlarına laf etmem ama birilerini eleştirmeye kalkacaksan önce çuvaldızı kendine batıracaksın. Birini tanımadan, ona oturduğun yerden eleştiri yazmanın mantığı nedir yani? Sırf bu sinir bozucu olaylarla karşılaşmamak adına gidip bir başkasının paylaşımına yorum yazmıyorum artık, çünkü konuşmasını bilmiyoruz hele bir de farklı görüşlerdeysek hiç yani.


İnsanları böyle geriyorlar sevgili blog, insanların en büyük sorunu: Saygı duymayı bilmemek bunu son zamanlar da istemeyerek şahit oldum, üzücü ve bir o kadar düşündürücü. İnsanlar, uzlaştırıcı yollara gitmektense birilerini sertçe kırıp, yok etmeyi  seçiyor. Yani istediğimiz tek tip insan, tek tip yaşayış, tek tip görüş ve tek tip inanış mı? Oysa çeşitlilik gibi güzel şey var mı? Birinin senin görmediğini görmesi, söylemediğini söylemesi, düşünmediğini düşünmesi kadar değerli ne olabilir? Bunu oturup düşünmemiz gerekiyor.


İşte Bunlar Hep Aura

Bir insanın başka birinin inancı veya doğruları hakkında yorum yapması, ömrüm boyunca anlayamayacağım konuların başındadır. Bir insanı sadece "o" olduğu içinde sevebiliriz; bu kişi bizimle aynı veya farklı bir inanca sahip olabilir,” o benim gibi düşünmüyor” deyip sırf bunun için onu sevmemek, dışlamak ancak kalbinde başkalarına verecek sevgi ve farklı düşüncelere saygı  gösterecek hoşgörüsü olmayanlar için geçerlidir. 

İnsanları sevmemiz için gerekçelerimizin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Ama aura denilen bir şey var ki, halk arasında elektrik mi diyelim:), ilk görüşteki izlenim mi bazı insanları çok önceden tanıyormuşçasına hemen kaynaşıveririz, kimiyle aylarca yıllarca aynı yerde olsak, bize bir kötülüğü dokunmasa bile sevemeyiz, kaynaşamayız. Yani sevmenin bir nedeni olmayacağını düşündüğüm gibi birini sevmemenin de bazen bir sebebi olmayacağını düşünüyorum. Bu konuda son söyleyeceğim şey insanların düşündükleri konusunda dürüst davranmaları üzerine olacak: dile getirmediğimiz her duygu ve düşünce bize kelepçedir, karşımızdakine özgürlük. 

Merhaba

Değerli blogseverler her ne kadar blog yazma popülerliğini kaybetmiş olsa da bu beni bağlamadı  genelde popüler olan şeylere karşı bir alerjim vardır belki de blog yazmayı bugüne bırakmam bundan dolayıdır. İlk yazıda yeni oluşturduğum blogumu ve kendimi biraz anlatayım istiyorum.

Öncelikle kimse bunun bir kültür-sanat blogu olduğunu düşünmesin, mizah blogu hiç değil, moda-kozmetik kesinlikle değil. İş bu blog tamamen doğaçlama, akla gelen düşünceler çevresinde yazılar yazmak, düşüncelerini ifade etmeye çalışmak için oluşturulmuştur :) Ben kendimi bildim bileli bir şeyler yazarım; şiir denemelerim bile vardır ki bunlara cidden ben bile bugün, dünkü yazdıklarıma bakınca gözlerim yaşarmadan okuyamıyorum, yanlış anlaşılmasın duygusallıktan ya da verilen yoğun düşüncelerden değil, gülmekten :) çok başarılı olduğum söylenemez, olsun ama ne önemi var?, ben yazmayı sevenlerdenim. Yazılarım genelde okuduğum beni etkileyen bir söz üzerine bazen dinlediğim bir şarkı, izlediğim bir filmin bana hissettirdikleriyle ilgilidir, bazen de yaşadıklarım veya bana yaşadıklarını anlatanlar üzerinedir. Kısacası yazmak için yazmam ama her konu hakkında düşüncelerini yazarak paylaşmaktan mutluluk duyan biriyim.

Daha önce blog yazarlığı yapmadım, ama blog okumak bana hep keyif vermiştir. Sosyal platform olarak ekşi sözlükte düşüncelerini paylaşan biriyim, istedim ki bir tane de blogum olsun ve bana yazı yazacak, paylaşacak bir yer daha açılsın. Okunur mu okunmaz mı bilmiyorum, yorumlar yazılır, takipler alınırsa mutlu olucağım ama dediğim gibi yazmayı sadece bir ihtiyaç olarak görüyorum ve beni hayatta rahatlatan bir yol olduğu için bugüne kadar yazdım ve yazmaya devam edeceğim:)